Üstadlar Denizlerde safari (Seafari)

'Nasuhi ALBULAK' forumunda Nasuhi ALBULAK tarafından 25 Ocak 2015 tarihinde açılan konu

  1. Nasuhi ALBULAK

    Nasuhi ALBULAK ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    12 Ocak 2014
    Mesaj:
    41
    Alınan Beğeniler:
    12
    Ödül Puanları:
    5,002
    Şehir:
    İstanbul
    Geçmişe mazi ve balıkçılık tarihimize iz bırakmış bir dergide yayımlanmış maceralardan bir öykü. 2004 yılı, Denizlerde safari (Seafari), Sadece balık peşinde denizlerde bir ay süren bir serüven, ocak ayı Körmen limanı.

    Denizde safari (seafari) maceramızın ikinci etabı güney Ege Denizindeydi. Bu etabın ilk bölümü Gökova körfezi ve bu körfezin açıklarını kapsıyordu. Erol kaptanın katkıları ile bu bölüm için oluşturulan ekip Bodrumun usta ve yerel balıkçılarından seçilmişti.
    Hikâyemizi ve başımızdan geçen olaylı maceramızı anlatmadan önce, bölge ve ekip üyeleri hakkında da bir iki cümlelik kısa bilgiler vererek anlatmaya başlayalım.

    Gökova körfezi ve çevresi kara ve deniz ekolojisi bakımından çok zengin bitki örtüsüne (flora) ve yaban hayatına (fauna) sahip, eski medeniyetlere de ev sahipliği yapmış, her türlü turizmin aynı anda yapılabildiği, ülkemizin nadir ve bakir bölgelerinden bir tanesidir. Bu bölge adını ilk Maviturâlar ile duyurdu. Mavi turları ilk başlatan ise Bodrum a sürgün olarak gelip ve hayatının sonuna kadar burada yaşayan, yazar Cevat Şakir dir. Halikarnas balıkçısı olarak tanınan ünlü yazar, arkadaşları ile birlikte küçük balıkçı tekneleri ve süngerci tekneleri ile yaptıkları birkaç günlük geziler, 1950 li yıllardan beri artarak devam eden bu turlara isim babalığı yapmıştır. Gökova körfezini en iyi anlatan dizelerden bir tanesini de usta denizci Sadun Boro Tanrının özenerek yarattığı cennetten bir köşe diyerek, dile getirir.

    Ekibimizi oluşturan üyelerimiz sırasıyla; Necmettin Yay, reisimiz ve canavar avcısı. Erol Çevik, kaptan ve usta denizci (Aynı zamanda bana uzun yol seyrinde pratik eğitimi veren ikinci hocam ve ağabeyim). Nasuhi Albulak, ekibin içinde en eski tarihli kaptanlık lisansına sahip denizci (Erol abi benim bu sözüme çıldırıyor, onu muzipçe biraz kızdırayım dedim), profesyonel avlanma ruhsata sahip fakat amatör balıkçılık yapan, araştırmacı yazar ve amatör fotoğrafçı. Hüseyin Aras, Bodrum un yerlisi, kendisine Gökova fatihi de derler, 40 yıl önce Gökova da balıkçılık yapmak için kamış ve bezden yaptığı kano ile denizlere açılması hala destansı bir şekilde anlatılan, Beyaz Lahos ustası. Ercüment Altınsoy, nam-ı diğer Palamutbüklü Ercü Kaptan, Trança ustası, ekibe Körmen Limanından eşi Semra hanımla birlikte katıldı. Gürcan Gürdal, profösyönel derin su dalgıcı, askerlik görevini İstanbul Çubuklu Dalgıç Eğitim Okulunda yapmış, Ahtapot avcısı.

    Denizde Fırtına Öncesi Bir Avın Macerası:

    Bir kış günü ve Ocak ayının ortaları; İşten eve yorgun argın gelmiş ve her akşam yaptığım gibi kitaplığımın bulunduğu çalışma odamda ki bilgisayarımın başına oturmuştum. Deniz ve balıkçılıkla ilgili yine bir şeyler araştırıp yazıyordum. Zamanın ilerleyen saatlerinde, telefonumun çalmasıyla birlikte çalışmamı yarıda kesip telefonu açtım. Telefonun diğer ucunda Necmi reis vardı. Merhaba dedikten sonra hiç konuşmama müsaade etmeden ve aniden Nasuhi Kaptan yarın Bodruma gidiyorum gelir misin... diye sordu. Bu soru karşısında benim de canıma minnet düşünmeden iki cümle ile hiç kaçırır mıyım reis, geliyorum dedim. Telefonu kapattıktan hemen sonra takım çantamı kaptığım gibi bütün malzemeyi odanın orta yerine yayıverdim. Bir yandan takımları tekrar tekrar elden geçirip hazırlanırken, diğer taraftan da sanki ilk defa denize ve balık avına çıkıyormuşçasına büyük bir heyecan içinde düşünüyordum. Kafamın içinde bu yeni macera için bin bir hayaller ve planlar kuruluyor, geçmişimden gelen anılar gözlerimin önünde tekrar canlanıyordu. Bundan yirmi altı yıl önce Kurbağalı Derenin kenarında tekne yapım atölyesi bulunan Seyfi (Köseoğlu) ustamın abisi, rahmetli Dursun (Köseoğlu) reisin babama söylediği sözleri hiç unutamıyorum. O sözler her zaman aklıma gelir ve hala kulaklarımda çınlar. O tarihlerde yaşım on dört ve on beşinci yaş günüm için babam bana tekne almaya karar vermiş. Eski Kadıköylü ve Kızıltopraklı olduğumuz için etrafta tanıdık birçok reis ve kayıkhane sahibi var. Araştırıp soruşturup iki tekneyi bana gösterdiler. Bunun bir tanesi Moda çekek yerinde bulunan ve Mehmet Reis in elindeki, eski ahşap bir Dragon yelkenli, diğeri de Yoğurtçu deresinin (Kurbağalı Dere) kıyısında, Seyfi Köseoğlu ustama ait tekne imalathanesinde bulunan bir balıkçı teknesiydi. Bu tekne onun abisi Dursun Reis e aitti. O tarihlerde yaşım çok küçük olduğu için Mehmet reisin elinde bulunan Dragon yelkenli bana alınamadı. Büyüklerimiz tarafından da bize Dursun reisin teknesi daha uygun görüldü. Dursun reis babamla görüşürken kendi teknesinin bile benim için çok büyük olduğunu söyleyip dururdu. Babama â€bu çocuğa bu tekne çok büyük, çabuk bıkar ve bakamaz... demişti. Tabi bunun nedenini ben sonra ki yıllarda çok daha iyi anladım. Hele o tarihlerde teknecilik imkânsızlıklar nedeniyle bugünkünden çok daha zor bir işti. İşin meşakkati yüzünden zevk bıkkınlığa dönüşüyor ve bu heves çoğu insan için çabuk bitiyordu. Büyüklerim hep bu tutku gerçek bir denizci için asla bitmez derdi. Ben de çoğu denizci gibi her denize açıldığımda bana o ilk günkü mutluluk ve heyecanı hiç bıkıp usandırtmadan bunca yıldır büyük bir coşkuyla yaşattı. Denize olan bu tutku bende hiç bitmedi. Bunun için hep düşünürüm! Onların bu sözlerine karşı yüzlerini kara çıkarttığım için üzüleyim mi yoksa sevineyim mi! Onlar şu an beni görseler, benimle acaba gurur duyarlar mıydılar?

    15 Ocak 2004 akşamı, karada bakımda olan Necmi reisin teknesi Seafari 1 e ait malzemeyi ve av takımlarımızı arazi aracımıza yükledik ve yola çıktık.
    16 Ocak sabahı Bodruma vardığımız zaman, hemen teknemizin bulunduğu çekek yerine gittik. Burada Erol Kaptan bizi karşıladı. Teknenin son kontrolleri yapıldıktan ve donanımı yerleştirildikten sonra denize indirdik. Denizde motor ve navigasyon cihazlarının son testlerini de yaptıktan sonra, Bodrum limanına girerek tonoz alıp kıçtan kara bağlandık. Ertesi gün ekibe katılacak olan dostlarımızla buluşmak için o geceyi limanda geçirdik.

    17 Ocak sabahı erzak almak için erkenden çarşıya çıktık. Limana döndüğümüzde dostlarımız Gökova fatihi Hüseyin abi ve ahtapot avcısı profösyönel usta dalgıç Gürcan kardeşimiz de gelmişler, bizi teknenin önünde bekliyorlardı. Aldığımız malzeme ve erzakı hemen tekneye yüklendik. Daha sonra hiç vakit kaybetmeden Vira Bismillah deyip, tonozu çözdük. Rotamızı Karaburuna doğru çevirip, yeni bir macera ve balık avı için mavi derin denizlere doğru açıldık.

    Seyir esnasında kah rölanti (yavaş) kah çeyrek yol yapıp, sürütme takımları denizlere salarak ilerledik. Hava bahardan kalma güneşli ve güzel olduğu gibi rüzgâr Keşişleme yönünden hafif esiyordu. Denizler ve sular çok sakindi. Günün sonunda av yapamamanın sıkıntısı ile Çökertme koyuna girip, geceleme için demir attık. Kumanya yenildikten sonra, o günün av değerlendirilmesi tipik deniz ve balıkçılık sohbetleri ile geçti. Gece Sohbet esnasında boş durmayıp bir taraftan da ertesi gün yapılacak olan av için taze yemlik Sübye tutuyorduk. Yeterince Sübye tuttuktan sonra sohbeti de bitirip, sabah başlayacak olan yeni av günü için erkenden yattık.

    18 Ocak sabahı, her zaman olduğu gibi Necmi reisin rastgele, rastgele günaydın arkadaşlar, av başlıyor... haykırışları ile uyandık. Aslında ekipte ilk uyanan Erol kaptan olduğu halde kendisi bizi uyandırmaya kıyamayan, hep bir baba edasında davranırdı. Uyandırma işini de kendinden sonra ilk uyanan kişiye bırakırdı. Bu kişi genelde Necmi reis olurdu. Kahvaltı yapıldıktan sonra vira bismillah deyip demir aldık ve şafak vakti Çökertme koyundan ayrıldık. Hedefimiz Öreni geçip Akbük Burnundan Karacaadaya yönelecek ve geceyi orada geçirecektik.

    O gün sulara ikisi dip, ikisi de yüzey seğirtme (sırtı) olmak üzere dört takım indirdik. Bulunduğumuz suların yüksekliği 28 mt. derinliğinde, dalgaların yüksekliği 0,50 ila 1 mt. arasında, rüzgar Keşişleme yönünde ve 2 ila 3 kuvvetinde esiyordu. Seyir esnasında Hüseyin abi Gökova ve çevresi hakkında bize bilgi veriyor, hangi türlerin hangi avlak alanlarında ve kerteriz noktalarında, hangi yoğunlukta olduklarını bir bir anlatıyordu. Hüseyin abi anlatımları esnasında sıkça gençlik yıllarını anımsıyor, etrafa tatlı tatlı tebessümler saçarak o yılları ve başından gecen balık avı maceralarını yüksek sesle anlatmaya devam ediyordu. Arada bir çocukluk arkadaşları ile yaşadıklarını da hatırlayıp bize aktarıyordu. Kayaönü, Azmak burnunu geçtikten bir süre sonra Hüseyin abi buralar Beyaz Lahos merasıdır, ileriyi gösterip oralar da ocak yerleridir dedikten tam onbeş dakika sonra, Hüseyin ağabeyin Atladı! ATLADI...diye bağıran o müthiş heyecanlı sesini duyduk. Ne olduğunu hepimiz anlamıştık. Balık oltaya gelmişti. Ekip hemen harekete geçerek herkes kendi görev yerini aldı. Erol kaptan dümen başında 3,5 knot olan tekne hızını, motoru rölantiye alarak düşürdükten sonra, tekneyi akışa bıraktı.

    Ben fotoğraf makinemi kaptığım gibi köprü üstündeki yerimi aldım. Gürcan kepçe, kakıç ve zıpkının bulunduğu iskele kıç omuzluk üstünde ki yerine geçti. Necmi abi de diğer takımları toplamaya başladı. Bu sırada Hüseyin abi av ile dansını, yani kah çekip kah kaloma vererek av ile savaşını sürdürüyordu. Avımızın Beyaz Lahos olduğunu ilk teknenin iskele bordasına yaklaştığında fark ettik. Ekibimizin bu iri lahosu hemen iç havuzluğa kakıçla çekip aldı. Bu merayı hemen terk etmeyip avlanmaya bir saat daha aynı bölgede devam etme kararı aldık. Verim aldığımız takımın yapay yemi 18 cm. uzunluğunda, Yeşil-Sarı renklerde olduğu için, diğer takımları da aynı şekilde donatarak değiştirip sulara saldık. Akbük Burnuna kadar seyrimize bu şekilde devam ettik ve birkaç lahos daha aldık. Daha sonra rotamızı Karaca Burnuna çevirip gece karanlığında Karacasöğüt limanına vardık. Demir atıp kıçtan kara köy iskelesine bağlandık ve gecelemeyi bu limanda yaptık. Yemek ve günün av sohbetinden sonra, ertesi av günü için erken yatıldı. Sabah kalktığımızda bazı ihtiyaçların eksik olduğu görüldü ve tamamlanması gerekiyordu. Bunun için kıyıdan üç kilometre içeride ve yukarıda, dağların ve yeşilliklerin arasında bulunan köy merkezine doğru bir yürüyüş yapmamız kaçınılmazdı. Necmi reis sabah sporu niyetine ekibin tamamına bunu gerçekleştirtti.

    Gidiş ve dönüş yolu güzellikler ile dolu ayrı bir konu. Yol boyunca Gürcanın bana yörenin bitki örtüsü hakkında aktardığı bilgiler ve bu anlatımlar içinde Balıkotu olarak bildiğimiz bitki tohumu ile yapılan balık avcılığının bilmediğim bir metodunu da anlattı. Şu an kötü örnek olmamak için bunu burada anlatmayacağım. Çünkü bu tip avcılık bizim için etik değil. Yürüyüş esnasında Portakal bahçelerinin yanından geçerken dalından kopararak yediğim C-vitamini takviyelerini bir taraftan mideme indirirken, diğer taraftan Kızılçamlardan etrafa yayılan mis gibi kokuların ve teneffüs edilen taze oksijenin insan ruhuna verdiği hazzı ise anlatmaya, kelimeler yetmez.

    19 Ocak sabahı Karacaköyü terk ettik. Bu sefer Gökova Körfezinin güney sahillerinin bulunduğu Datça Yarım adasının kuzeyinde ki kıyıları dantel işlercesine, bütün girinti ve çıkıntılarını kıyı şeridine paralel, yirmi ila yirmi beş metrelik sularını taramaya başladık. Sırasıyla Değirmen Bükü (İngiliz Limanı, Okluk koyu, Çamlık Limanı), Kargılı Bükü (Longöz), Teke Burnu, Koyun Burnu, Yedi Adalara kadar iki ila üç knot arası hız ile yol alarak bütün koylara girip çıktık. Yedi Adaların açıklarında akşam saat 6 da, Kuzey işaretini gösteren kardinalin şamandırasına yaklaşırken takımlarda ki bir makaranın cırlaması ile ekip yeniden harekete geçti. Bu sefer de Necmi Reisin takımına ilk av vurmuştu.

    Takımı eline aldığında bağırmaya başladı Canavar geliyor Haydi! Rastgele.. Takıma takılan avı yine iskele kıç omuzluk üstünden teknemizin bordasına yaklaştırdık. Takıma yüzey suyunda dolaşan iri bir Deniz Turnası atlamıştı. Deniz Turnasını avlayan takım 13 cm. boyunda, Mavi-Gümüşi renklere sahip yapay yem olduğu için diğer takımları da hemen aynı avcı takım düzeneği ile donatarak değiştirdik. Hava yeni kararmasına rağmen bu merayı da terk etmeyip işaret şamandırası etrafında birçok defa manevra yaptık. Derinliği 13 metre olan bu sularda avlanmaya bir saat daha devam ettik. Daha sonra gecelemek için Çatalca ve Çamurlu Burunlarını geçip Gökçeler Koyunda, Amazon limanına demir attık. Bura küçük bir derenin boşaldığı dar bir alan, azmak ağzı. Kışın soğuğunda bir derenin aktığı bu dar alanda çok nemli bir hava ve yoğun bir sis perdesinin kapladığı, adı gibi vahşi bir mekân (En azından o gece bana öyle göründü), Amazon. Gecenin soğuğu ve sessizliği içinde o günkü av gününün değerlendirilmesi, balıkçılık, deniz ve denizcilik sohbetleri ile sürerken ekip üyelerinin sesleri de ıssız olan bu koyda ürpertici bir şekilde dik kayalar arasında yankılanıyordu. Hüseyin abi sohbet esnasında parakat tekniğinde özel bir takım düzeneğini tam olarak öğretmek istemediği halde benim sıkıştırmam ve aşırı ısrarlarım karşısında anlatmak zorunda kaldı.

    Gerçekten de izah ettiği takım bu güne kadar ne duyduğum, ne gördüğüm, nede bildiğim parakat düzeneğine benziyordu. Gecenin karavana menüsü Erol kaptanın yaptığı makarna çeşitlerinden meydana geliyordu. Makarna çeşidi dedim, çünkü yumurtamız kalmadığı için yarısı yumurtalı, yarısı da eksik malzeme ile yapılan bir yemekti. Ertesi gün devam edecek balık avı için erken yatıldı. O gece Hava çok soğuk ve sığındığımız liman da dereden dolayı çok nemli olduğu için, uyku tulumlarımız içinde hepimiz balık istifi gibi birbirimize çok yakın duruyorduk. Bunu da söylemeden geçemedim.

    20 Ocak sabahı kalktığımızda hava nemli olmasına rağmen yumuşamıştı. Kahvaltı ederken telsizden Meteoroloji haberi ile fırtına uyarısı geldi. Bu arada Hüseyin abi Gökova Körfezinin coğrafi yapısından dolayı batı rüzgârları bu bölgede daha etkili ve hâkim olur... dedi. Kahvaltıdan sonra Meteorolojinin yaptığı uyarıları da dikkate alarak limandan demir aldık. Sırasıyla Gerence, Sabucak, Kuzgun Burnuânu kıyı yollu geçtik ve Liman Burnuna yaklaştık. Saat 11,40 ü gösteriyorken takımlardan birinin tatlı ve kulakları inleten o ince cırlama sesinin duyulması ile birlikte, Erol kaptanın Ekip görev başına... diye bağırması bir oldu. Avın ne olduğunu daha uzaktayken, su üstündeki dansı ve renkleri ile fark ettik. Kabaran Lampuka sürüsünün yakınından geçiyorduk. Avcı takım 13 cm. boyunda Siyah-Yeşil-Gümüşi renklerden oluşan popper tipi bir yapay yem ve Gürcanın imalatı sarı renkte bir cezp ediciden oluşuyordu. Kısa sürede çok iyi av aldık. Fırtına uyarısından dolayı bölgede fazla duramayıp yolumuza devam etmek zorunda kaldık. Sırasıyla Liman, Bağla, Limanbaşı ve İnce Burunu geçip, Kocadağ önlerinde ki Kaya burnuâna vardık. Sığınacağımız limana çok yakın olduğumuz için artık fırtınayı da göz ardı edip Kocadağ açıklarında avlanmaya karar verdik.

    Kocadağ açıklarında ki sular çok derin ve iri avlar vardı. Hedefte dev canavarlar vardı. Burada elektrik motorlu çıkrıkları kullanıp dip takımlarını mavi derinliklerin içine yolladık. Necmi Reis Nasuhi kaptan senin canavarlar burada hadi.. derken, o iri Mandagöz mercanları kast ediyordu, fakat sonradan başımıza neler geleceğini o an kimse tahmin bile edemiyordu. Bu arada fırtına sebebiyle gökyüzü çok kararmış ve alçak basıncın etkisi ile yağış taşıyan küme bulutlar (Cumulonimbus) başımıza yıkılacakmışçasına üstümüzde, çok heybetli bir şekilde duruyordu. Telsiz anonsları da sıklaşmış, hava patladı patlayacaktı. Biz buna aldırmadan avlanmaya başladık. Tabi bu işin şakası, aslında her tedbirli denizci gibi bizde hava patlamaya yüz tuttuğunda motorumuzun gücü nispetinde kaçacağımız ilk limana çok yakın olduğumuzu önceden hesap etmiştik.

    Ava başlamadan önce marin telsizin meteoroloji kanalını açık tutarak yakın bölgeler hakkında devamlı bilgi alıyorduk. Neyse biz yine kaldığımız yerden devam edelim. Bıraktığımız sarkıtma takımlara yerel balıkçılar Gadidi (Gattiti) diyordu. Kökeni Rumca olan bu tekniğin kelime anlamı bekleyerek/Durarak avlanmak manasına geldiğini, bizler gibi açıkdeniz ve derinsu avcısı olan değerli büyüğüm İzmirli Elvio Penetti beyden daha sonra öğrendim. Takımlar suyuna indirildiği gibi iri Mandagöz mercanlar 250/300 metrelerden arka arkaya yukarı çekilmeye başlandı. Kullanılan iğne boyları 0/2 numara olup, 10 lu takımlar halinde sıralanmış ve yem olarak da sübye kullanmıştık. Necmi Reis birden bağırdı Bu takım başka türlü geliyor..... biz de hemen elimizdeki ağır takımları kamış yuvalarına yerleştirip yardıma gittik. Gürcan Kepçe ve kakıcı aldı, bende zıpkını aldım. Çok derinde avlandığımız için dipten ne geleceği pek belli olmazdı, tedbirli ve dikkatli olmak zorundaydık. Avın su içinde görüntü vermesini beklemeye başladık. Av yaklaştıkça makinenin motoru iyiden iyiye yavaşlamış, suyun 20-25 metre altında, avın derisi üstünde doğal olarak var olan fosforun da etkisi ile flaşör gibi parlayan, devasa bir görüntü, suyun altında belirmişti. Gürcan â Orkinos...diye mırıldanırken, bende emin olmaya çalışıyordum. O arada, Erol kaptan bana Çok eğilme tekneden düşüp yem olursun...diye, şaka yollu uyarıda bulundu. Ben de ona Kışın İstanbul boğazında oltadan kaçan bir Lüfer için suya atladım. Bunun için derinlere bile dalarım... diyerek, muzipçe bir karşılık verdim. Aslında büyük avların avlanılması gerçekten ağır donanım, bilgi ve tecrübeye dayanıyordu. Bizde bu bilinçte tam donanımlıydık ve gerçekten hata kaldırmazdı. Korkusuz değildik, korkuyorduk.

    Hiç bir avcı ve denizci ekibinde korkusuz bir üye istemez. Çünkü korkusuzluk her zaman tedbirsizliği de arkasından getirir. Ancak cahil adam korkmaz.

    Söylermisiniz! Balıkçılık yapanlardan kaç kişi bir Orkinosun saatte 60 ila 90 kilometre hız yaptığını, bir Kılıç veya Yelken balığının saatte 90 ila120 kilometre gibi muazzam bir hıza, birkaç saniye de olsa, ulaşabildiğini biliyor. Avcılık için gereken donanım içinde; dışarıya karşı reflekte olmayan ve hipotermiye karşı sizi koruyabilme özelliği olan çok özel kumaştan bir giyisi, suyla temas ettiği zaman karbon gazıyla şişen bir can yeleği, belinize bağlı olan bıçağı ve tekne güvertesine güvenlik için bağlanan kemerlere ihtiyaç olduğunu biliyor! Bu liste uzar gider. Yardımcı donanımlar avcılığın güvenlik bölümünü oluşturur. Bu konu başlı başına bir uzmanlık alanıdır.

    Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim. Su yüzeyine doğru kabaran bu yaratık nihayetinde sancak kıç karinaya yaklaştığında ender bir tür olan ve yörelerimize göre Kemer, Palaska, Çatalkuyruk olarak değişik adlar ile nitelenip, tanınan, boyu uzun bir balık türüydü. Uzun süren bir uğraşmadan sonra, kakıç ve kepçe yardımıyla onu iç havuzluğa zar zor alabildik. Takımın en üst iğnesine çarpma ile yakalanmıştı ve onun için yukarı zor gelmişti. Alttaki iğnelerde ise Mercan balıkları duruyordu. işi bittikten sonra herkes takımlarının başına geçti.

    Bu sefer sulara takım bırakma sırası bende idi. Mercan takımlarını hemen derinlere yolladım ve iri Mercan balıklarını çekmeye başladım. Bir ara makinem aniden durdu. O an ne olduğunu anlayamadım. Bir taraftan Allah allaaa...diye mırıldanırken diğer taraftan da sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kamışın ucuna doğru baktım herhangi bir oynama veya aksiyon değişikliği göremediğim için takımda av olmadığına karar verdim. Her şey normal gibi gözüküyordu. İçimden Makinemi bozuldu, motorumu arıza yaptı... diye düşünürken Necmi reis yanıma geldi. Bana Ne oldu dedi, bende Olta kamışı fazla eğik değil aksiyonu normal fakat makine motorunda bir sorun var galiba, çalışmıyorâ dedim. Biraz daha uğraştım makine motoru bu sefer kesik kesik çalışmaya başladı. Necmi reise kamış fazla büküm vermese de sanki takımı bir şeyler zorluyor ve aşağıdan bir şey asılıyor, makinenin gücüne denk, ters orantıda aksi bir etki var dedim.

    Yavaş yavaş, dura kalka, zar zor da olsa takımı su yüzeyine yaklaştırmayı başardım. O sırada Gürcan dikkat et dev bir ahtapot olabilir deyince herkes takımlarını bırakıp büyük bir heyecanla yanıma geldi. O an kalbim gümbür gümbür atmaya başladı. Su yüzeyine 40 metre kala, makine normal çalışma moduna girmiş ve rahatlamıştı. Artık su içinde Mandagöz mercan balıklarını da rahatça görebiliyorduk ve onların dışında gözle görülür bir şey yoktu. Takımı sudan çıkarttığımız zaman, aşağıda garip bir şeylerin olduğunu anladık. Bu iri balıkların gövdelerinde sanki özenle oyulup çıkarılmış yuvarlak iri delikler vardı. Birden Hüseyin abi Bunları Eşek Kalamarı yapmış dedi ve anlatmaya başladı. Boyları ve ağırlıkları çok büyük olan ve ekonomik değeri olmayan iri kalamarlar bunlar. Buralarda bulunurlar. Seninkine de tahminen 10 ila 15 kg. arası olanlar yapışmış . Gürcan da hemen ekledi Bu bölgede devasa Ahtapotlar da bulunur... Bunları duyduğumuzdan mı yoksa havanın patlayacağından mı tam olarak hatırlamıyorum ama pılımızı pırtımızı toplayıp Körmen limanına kaçtık (Tabi burası şaka bizler zaten canavar avcısıyız). Ayrıca av esnasında Gürcana iri bir Ahtapot ile karşı karşıya gelirsen onu nasıl öldürürsün diye sormuştum ve bana gözlerinin hemen üstünden yatay kes orada can damarları var... demişti. Aslında elektrik motorlu makinenin çeker değeri 20 kilo olduğu için aşağıda her ne yapıştıysa motoru da durduracak güç ve ağırlıktaydı.

    Körmen Limanına vardığımız zaman rüzgâr şiddetini git gide arttırıyordu. Limana Sancak bordadan yanaşıp bağlandık. Bu sırada Ercü Kaptan ve eşi Semra Hanım bizi karşıladı. Dışarıda yağmurun ve şiddetli fırtınanın etkisi ile deniz kabarırken bizde teknenin dar salonunda oturmuş, günün macerasını hararetli bir şekilde tartışıyorduk. Semra hanımın teknede pişirerek bize ikram ettiği sıcak irmik helvasını yerken bir yandan da içimizin ısınması için sıcak çay ve kahvelerimizi yudumluyorduk. Tam sohbetin içinde ve en heyecanlı yerinde konuşurken, öyle bir gürültüyle irkildik ki sanki tepemize koca dağlar yıkılıyordu. Endişe, panik ve merak ile dışarı çıkıp baktığımızda, gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Bizden çok uzakta duran, liman bilet gişesi olarak kullanılan dev bir konteynır, rüzgarın şiddeti ve fırtınanın etkisiyle uçup teknemizin yanı başına kadar gelmiş. Hemen, dev konteynırı dalgakıran taşlarından birine sıkıca bağlayarak teknemizi güven altına aldık. Havanın gidişatı, telsiz istasyonundan yapılan ciddi uyarı anonsları neticesinde, Körmen limanından çıkamayacağımızı ve denizde sürek avımızın artık sonuna geldiğimizi anladık. Hava muhalefeti nedeniyle karayolları da kapanmıştı. İç kesimlerde şiddetli kar yağışı, denizde ise şiddetli sağanak yağmur ve bora vardı. Limanın dalgakıranını aşıp bize kadar ulaşan dalgalar tehlike yaratıyordu. Hüseyin abimin azimli çabaları sonucu, zor da olsa bir kurtarma ekibi Bodrumdan gelip bizi aldı. Bizde denizdeki maceramızı sonlandırarak kara yolu ile dönmek zorunda kaldık.
    Şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, nedeni bilinmez ama karavanalar da hiç balık yemedik. Acaba yorgunluktan mı yapamadık, yoksa balıklara mı kıyamadık veya vakit mi bulamadık hala anlayamadım. Neyse bu işin esprisiydi, aslında İstanbul a getirmek için tuttuğumuz balıklara dokunmadık.

    Tüm yurdu kaplayan kar fırtınası nedeniyle denizde teknemizle yaptığımız offshore seyir yetmiyormuş gibi, dönüş yolumuzda çok maceralı geçti. Kapanan karayolları sebebiyle, arazi aracımız Landrover Discovery ile birlikte karada da offroad seyir yapmak zorunda kaldık. İstanbula zar da olsa zor da olsa geri dönmeyi başardık.
    Rasgele,
    Nasuhi Albulak
    25/Ocak/2004


     
    En son bir moderatör tarafından düzenlenmiş: 7 Kasım 2016
  2. İsmail ESENCAN

    İsmail ESENCAN Admin Admin

    Katılım:
    19 Eylül 2008
    Mesaj:
    11,450
    Alınan Beğeniler:
    10,056
    Ödül Puanları:
    5,113
    Şehir:
    İzmir
    Web Sitesi:
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Okurken büyük keyif aldım, yüreğine emeğine sağlık Nasuhi abim. Sözünü de duvar yazısı yaptım. Cahil adam korkmaz.!

    Sizler bu yola çıkıp çok güzellikler kattınız, umarım sizin yolunuzdan giderek bizlerde bizden sonraki nesillere güzellikler yaşatabilecek emanetler bırakabiliriz.:)
     
  3. Uğur Can

    Uğur Can Üye Balıkçı

    Katılım:
    26 Aralık 2014
    Mesaj:
    123
    Alınan Beğeniler:
    1
    Ödül Puanları:
    0
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Keyifle okudum Nasuhi Abi , emeğine sağlık pek çok kişinin yaşamak için can atacağı bir av gezisi olmuş.:)
     
  4. Nasuhi ALBULAK

    Nasuhi ALBULAK ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    12 Ocak 2014
    Mesaj:
    41
    Alınan Beğeniler:
    12
    Ödül Puanları:
    5,002
    Şehir:
    İstanbul
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    İsmail'ciğim, Teşekkür ederim. :)
     
  5. Nasuhi ALBULAK

    Nasuhi ALBULAK ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    12 Ocak 2014
    Mesaj:
    41
    Alınan Beğeniler:
    12
    Ödül Puanları:
    5,002
    Şehir:
    İstanbul
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Uğur'cuğum, Keyif alındıysa ne mutlu bize. Teşekkür ederim. :)
     
  6. amorti35

    amorti35 Üye Balıkçı

    Katılım:
    28 Haziran 2010
    Mesaj:
    50
    Alınan Beğeniler:
    16
    Ödül Puanları:
    8
    Şehir:
    İZMİR
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Elinize kolunuza sağlık çök güzel anlatım olmuş sanki oradaymışım gibi duygu yaşadım teşekkürler ÜSTADIM Nasuhi bey
     
  7. goj

    goj Üye Balıkçı

    Katılım:
    29 Temmuz 2014
    Mesaj:
    24
    Alınan Beğeniler:
    5
    Ödül Puanları:
    3
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Okurken sanki bende orada idim, ellerinize saglik, cok surukleyici ve guzel bir yazi
     
  8. MUSTAFASÜRÜCÜ

    MUSTAFASÜRÜCÜ Üye Balıkçı

    Katılım:
    2 Eylül 2013
    Mesaj:
    870
    Alınan Beğeniler:
    27
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    İSTANBUL
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    [MENTION=11187]Nasuhi ALBULAK[/MENTION] üstadım bir solukta okudum harika bir yazı heyecanlı macera dolu keyifle okudum ellerine emeğine sağlık :)
     
  9. i.samay

    i.samay Üye Balıkçı

    Katılım:
    10 Temmuz 2009
    Mesaj:
    236
    Alınan Beğeniler:
    9
    Ödül Puanları:
    2
    Şehir:
    EGE
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Ne mutlu Nasuhi Bey, çok güzel her amatör balıkçının rüyalarını süsleyen bir balık avı yaşamışsınız. Anlatımınız ile beni anları resmen yaşattınız. Tebrikler, nice güzel trofelere.
     
  10. SEAFIRE

    SEAFIRE Üye Balıkçı

    Katılım:
    14 Mart 2010
    Mesaj:
    5
    Alınan Beğeniler:
    0
    Ödül Puanları:
    0
    Şehir:
    KARABURUN
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Elinize, yüreğinize sağlık. Bu güzel anlatım, aynen o macerayı yaşamış gibi hissettirdi bana.
    Devamını bekliyor, rastgele diyoruz. Tebrikler.AlkışAlkışAlkış
     
  11. ishak BALLICA

    ishak BALLICA ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    15 Ekim 2008
    Mesaj:
    3,466
    Alınan Beğeniler:
    102
    Ödül Puanları:
    48
    Şehir:
    İzmir
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Nasuhi hocam, yazıyı dün fark ettim ..Ama aceleye gelmsin ve keyfini çıkarayım diye okuma işini bugüne bıraktım...Yaşamış olduğunuz güzellikleri bizlere de ortak ettiğiniz için teşekkürler hocam...:)
     
  12. Nasuhi ALBULAK

    Nasuhi ALBULAK ÜSTAD ÜSTAD

    Katılım:
    12 Ocak 2014
    Mesaj:
    41
    Alınan Beğeniler:
    12
    Ödül Puanları:
    5,002
    Şehir:
    İstanbul
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Dostlar, Keyif alındıysa ne mutlu bize. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. :)
     
  13. deniz34

    deniz34 Üye Balıkçı

    Katılım:
    8 Mart 2016
    Mesaj:
    512
    Alınan Beğeniler:
    140
    Ödül Puanları:
    2
    Şehir:
    MARMARA VE KARADENİZ
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Bu güzel rapor için teşekkürler...Alkış
     
  14. hus213

    hus213 Üye Balıkçı

    Katılım:
    6 Haziran 2012
    Mesaj:
    6,226
    Alınan Beğeniler:
    2,716
    Ödül Puanları:
    63
    Şehir:
    İzmir
    Cevap: Denizlerde safari (Seafari)

    Bu kadar güzel paylaşıma karşılık harika fotolar her şey için teşekkürler :bleh1:
     

Bu Sayfayı Paylaş